İzlemeniz Gereken, Tüm Zamanların En İyi Bilim Kurgu Filmleri

Daniel Kwan veya Daniels olarak bilinen Daniel Scheinert’in yönettiği film, vergilerini ödeyemeyen bitkin bir Çinli Amerikalı kadının (Michelle Yeoh) hikayesini anlatan komik ve macera dolu bir bilim kurgu aksiyon macera filmi.

Dilbilim profesörü Louise Banks (Amy Adams), devasa uzay gemileri dünyanın 12 noktasına indiğinde seçkin bir araştırmacı ekibine liderlik ediyor. Uluslar küresel savaşın eşiğine gelirken Banks ve ekibi, dünya dışı ziyaretçilerle iletişim kurmanın bir yolunu bulmak için zamana karşı yarışmak zorundadır. Gizemi çözmeyi umarak, kendisinin ve muhtemelen tüm insanlığın hayatını tehdit edebilecek bir riski göze alır.

Büyük bir internet şirketinde programcı olan Caleb Smith (Domhnall Gleeson), firmasının parlak CEO’su Nathan Bateman’ın (Oscar Isaac) özel mülkünde bir hafta geçirmesine olanak tanıyan bir yarışmayı kazanır. Caleb geldiğinde, güzel bir robot olan Ava’nın (Alicia Vikander) yeteneklerini ve bilincini belirlemek için yapılan Turing testinde insan bileşeni olarak seçildiğini öğrenir. Ancak çok geçmeden Ava’nın her iki adamın da hayal ettiğinden çok daha bilinçli ve aldatıcı olduğu ortaya çıkar.

Dünyanın geleceğinde, küresel bir yiyecek felaketi vardır, gezegeni yavaş yavaş yaşanmaz hale getiriyor. Başarılı bir NASA fizikçisi olan Profesör Brand (Michael Caine), Dünya nüfusunu bir solucan deliği aracılığıyla yeni bir yuvaya taşıyarak insanlığı kurtarma planları üzerinde çalışıyor. Ancak önce Brand’in eski NASA pilotu Cooper’ı (Matthew McConaughey) ve bir grup araştırmacıyı solucan deliğinden galaksiye göndermesi ve üç gezegenden hangisinin insanlığın yeni evi olabileceğini bulmaları gerekiyor.

Kendini insan kılığına sokan dünya dışı bir varlık (Scarlett Johansson), İskoçya’da dolaşıyor ve hiçbir şeyden haberi olmayan erkekleri minibüsüne çekmeye çalışıyor.

En iyi bilim kurgu filmleri öneri listemizde izlemeden olmayacak yapımdır. Cobb (Leonardo DiCaprio) fark yaratmış yetenekli bir hırsızdır. İnsanlar uyurken, zihinlerine girip, en gizli sırlarını çalmaktadır. En son avı ise zengin Japon işadamı Saito (Ken Watanabe) ‘dir. Saito’nun bilinçaltının derinliklerinde gezinirken ölen karısı Mal’i (Marion Cotillard) görür ve bir anlam veremez fakat çalma işi de başarısız olur. Muhteşem işler yapıp daha fazla kazanmak isteyen Cobb, artık hırsızlık yapmayacak, tam aksine zihinlere girip fikir yerleştirecektir. Peki bunun sonucunda ne olacak.

James Cameron’ın Akademi Ödüllü 2009 destansı macerası “Avatar”, bir çok sinemaseveri etkiledi. Pandora’nın bereketli uzaylı dünyasında, ilkel görünen ancak oldukça gelişmiş varlıklar olan Na’viler yaşar. Gezegenin ortamı zehirli olduğundan, Avatar adı verilen insan/Na’vi melezlerinin Pandora’da özgürce hareket edebilmeleri için insan zihinleriyle bağlantı kurması gerekiyor. Felçli eski bir denizci olan Jake Sully (Sam Worthington), böyle bir Avatar sayesinde yeniden hareketlenir ve bir Na’vi kadına (Zoe Saldana) aşık olur. Onunla arasındaki bağ güçlendikçe, kendisini onun dünyasının hayatta kalması için verilen bir savaşın içine çeker.

Astronot Sam Bell’in (Sam Rockwell) bir ay madenindeki üç yıllık vardiyası nihayet sona ermektedir ve o, karısı (Dominique McElligott) ve küçük kızıyla yeniden bir araya gelmeyi sabırsızlıkla beklemektedir. Aniden Sam’in sağlığı ciddi bir şekilde kötüleşir. Baş ağrıları çekmeye başlar ve halüsinasyonlar görür ve neredeyse ölümcül bir kaza geçirir. Kendisinin daha genç bir versiyonu gibi görünen, muhtemelen bir klonla tanışır. Zaman daralırken Sam, şirket ekibi gelmeden önce gizemi çözmelidir.

Otuz yıl önce, uzaylılar Dünya’ya fethetmek ya da yardım etmek için değil, yok olmak üzere olan gezegenlerinden sığınmak için geldiler. Güney Afrika’nın 9. Bölge olarak adlandırılan bölgesinde insanlardan ayrılan uzaylılar, uzaylıların refahıyla ilgilenmeyen ancak ileri teknolojilerinde ustalaşmak için her şeyi yapacak olan Multi-National United tarafından yönetiliyor. Bir şirketin saha ajanı (Sharlto Copley), DNA’sını değiştirmeye başlayan gizemli bir virüse yakalandığında saklanabileceği tek bir yer vardır: Yasak Bölge 9.

WALL-E (VOL-İ), Dünya üzerinde kalan son robottur. Günlerini, her seferinde birer çöp parçası olmak üzere gezegeni toparlamakla geçiriyor. Ancak 700 yıl boyunca WALL-E bir kişilik geliştirir ve artık biraz yalnız hissetmeye başlar. Daha sonra, bir tarama görevi için Dünya’ya geri gönderilen şık ve biçimli bir sonda olan EVE’yi (Elissa Knight) fark eder. WALL-E, galakside EVE’yi takip ederek şimdiye kadarki en büyük macerasına çıkıyor.

Kısırlık insanlığı yok olmakla tehdit ettiğinde ve doğan son çocuk da telef olduğunda, hayal kırıklığına uğramış bir bürokrat (Clive Owen), Dünya nüfusunun hayatta kalma mücadelesinde alışılmadık bir kahraman olur; Kendi şeytanlarıyla yüzleşmeli ve gezegenin kalan son umudunu tehlikeden korumalıdır.

Film’de başrollerinde tanıdık isimler var! Kate Winslet (Clementine) sevgilisi rolünde Jim Carrey‘i (Joel Barish), bir sebepten ötürü hafızasından silinmiştir. Bundan dolayı kalbi kırılmış olan Joel da şeyi sevgilisinin de hissetmesi için bir yol dener ve yavaş yavaş hafızasının silindiğini farkeder. Fakat halen onu çok sevdiğini fark eder. Belki de yaptığı hatayı düzeltmek için artık çok geçtir.

Ünlü bilim kurgu yazarı Philip K. Dick’in bir hikayesine dayanan “Azınlık Raporu”, 2054 yılında Washington D.C.’de geçen, polisin katilleri suç işlemeden önce tutuklayıp mahkum etmek için psişik bir teknoloji kullandığı bir aksiyon-dedektif gerilim filmi. Tom Cruise, bu Önsuç biriminin başkanını oynuyor ve kendisi de daha tanışmadığı bir adamın gelecekte öldürülmesiyle suçlanıyor.

En iyi bilim kurgu filmleri arasında yer alan The Matrix, öneri listemizin ikinci sırasında yer alıyor. Thomas Anderson (Keanu Reeves) önemli bir yazılım şirketinde çalışmaktadır. Akşamları işten sonra “Neo” adı altında lisanslı programları kırarak ve Matrix ile ilgili bilgiler inceleyerek geçiriyordur. Gizemli bir olaylar sarmalıyla Trinity (Carrie Ann Moss) ve Morpheus (Laurence Fishburne) ile tanışan Neo, hayatın aslında beyinde gerçekleşen bir halüsinasyon olduğunu anlar ve Morpheus’un liderlik ettiği ekibe katılır. Neo’nun keşfetmesi gereken hayatla ilgili bilgilere ve kazandığı yeteneklerini keşfetmesine tanıklık edeceksiniz.

Steven Spielberg’in gişe rekorları kıran bu filminde paleontologlar Alan Grant (Sam Neill) ve Ellie Sattler (Laura Dern) ile matematikçi Ian Malcolm (Jeff Goldblum), tarih öncesi DNA’dan yaratılmış dinozorların yaşadığı bir ada tema parkını gezmek için seçilen seçkin bir grup arasında yer alıyor. Parkın beyni milyarder John Hammond (Richard Attenborough), tesisin güvenli olduğu konusunda herkese güvence verirken, çeşitli yırtıcı hayvanlar serbest kalıp ava çıktıklarında aksini anlarlar.

En iyi bilim kurgu filmleri öneri listemizde 4. sırada olan 1991 yapımı Terminatör 2: Mahşer Günü filminin konusu ise 2029 yılında geçiyor. 1997 Ağustos ayında, 3 milyardan fazla insanın öldüğü olaylar zincirinin yaşanmasının üzerinden seneler geçmiş ve 2029 yılına gelinmiştir. John Connor (Edward Furlong) makinelere karşı dünyanın savaşçı lideri konumuna gelmiştir. Bu filmde zaman yolculuğu konusu da işlenmektedir. Geçmişte Connor’u öldüremeyen makineler, Connor’un 10 yaşında olduğu yıla onlarca ölümcül makine yollarlar. Connor da boş durmaz ve 10 yaşındaki halini korumak için başka birisini gönderir ve macera başlar.

Şiddetli, neredeyse kıyamete hale gelen Detroit’te, Omni Consumer Products adlı kötü bir şirket, polis teşkilatını özelleştirmek için şehir yönetimiyle sözleşme imzalar. Şirket, suçu ortadan kaldıran cyborg’larını test etmek için sokak polisi Alex Murphy’yi (Peter Weller) suç lordu Boddicker (Kurtwood Smith) ile silahlı bir çatışmaya sokar, böylece onun vücudunu, test edilmemiş RoboCop prototiplerini desteklemek için kullanabilirler. Ancak RoboCop şirketin hain planlarını öğrenince efendilerine sırt çevirir.

Yaratık 2 sinema filmi 2 oscar ödülü almıştır. Birinci Alien (Yaratık) filmini izlediyseniz, bu ikinci yapımda 57 yıl sonrasını anlatıyor. Nostromo’da hayatta kalan tek kişi olan Ellen Ripley’in yıllar sonra uyanması ile macera başlıyor. Yerleşim yeri haline getirilen gezegendeki yaratık yumurtalarını gören kahramanımız, bu canavarlarla tek başına mücadele etmek zorunda kalıyor.

Geleceğe Dönüş sinema filminin başrollerini Marty Mcfly (Michael J. Fox) ve çılgın profesör (Christopher Lloyd) paylaşmaktadır. En iyi bilim kurgu filmleri arasında unutulmazlardan biri olan yapımda, Profesör tarafından yapılmış plütonyum enerjisi ile çalışan bir zaman makinesiyle 1955’li yıllara dönen Marty Mcfly ergenlik çapında tipik bir Amerikan gencidir. Geçmişe yaptığı yolculuk, geleceğini de etkileyeceğinin farkında olmayan Marty, bozduğu şeyleri düzeltmeye çalışırken, bir taraftan da geldiği tarihe dönebilmek için çok büyük bir çaba harcayacaktır.

Alt düzey bürokrat Sam Lowry (Jonathan Pryce), güzel bir genç kızı kurtaran erdemli bir kahraman olarak kendini tekrar tekrar hayal ederek günlük hayatının monotonluğundan kaçar. Aranan terörist Harry Tuttle (Robert De Niro) yerine masum bir adamın haksız yere tutuklanmasına ve sonunda ölümüne yol açan bir vakayı araştırırken, hayalindeki kadınla (Kim Greist) tanışır ve ona yardım etmeye çalışırken bir çıkmazın içinde kalır. Yanlış kimlikler, akılsız bürokrasi ve yalanlar ağı.

Amiral James T. Kirk (William Shatner) ve Yüzbaşı Spock (Leonard Nimoy), Yıldız Filosu Akademisi’ndeki stajyerleri izlerken, Birleşik Gezegenler Federasyonu’ndan başka bir gemi, gezegenin görünüşte ıssız bir bölümünde gezegen yaratan Genesis Cihazını denemek üzere. Bu süreçte Kirk’ün iki subayı, Kirk’ün bir daha asla göremeyeceğine inandığı düşman Khan (Ricardo Montalban) tarafından yakalanır. Kirk bir kez daha Atılgan’ın başına geçer ve galaksiler arası bir hesaplaşmada Khan’ın gemisiyle karşılaşır.

Antarktika’da bir grup Amerikalı bilim adamı, ana kamplarında bir helikopterin bir kızak köpeğine ateş etmesinden rahatsız olur. Köpeği aldıklarında kamptaki hem insanlara hem de köpeklere vahşice saldırır ve canavarın kurbanlarının şeklini alabildiğini keşfederler. Becerikli bir helikopter pilotu (Kurt Russell) ve kamp doktoru (Richard Dysart), kamp ekibini, onları birer birer öldürmeden önce, vahşi yaratığa karşı umutsuz, kanlı bir savaşa başlarlar.

Nazik bir uzaylı Dünya’da mahsur kaldıktan sonra, varlık keşfedilir ve Elliott (Henry Thomas) adında genç bir çocukla arkadaş olur. Uzaylıyı California’nın banliyösündeki evine getiren Elliott, uzaylıya verilen isim olan E.T.’yi erkek kardeşi ve küçük kız kardeşi Gertie (Drew Barrymore) ile tanıştırır ve çocuklar onun varlığını bir sır olarak saklamaya karar verir. Ancak kısa süre sonra E.T. hastalanır, bu da hükümetin müdahalesine ve hem Elliott hem de uzaylı için zor bir duruma yol açar.

Bir görev için uzayda bulunan 5 erkek, 2 kadın ve 1 kediden oluşan keşif ekibi, çevredeki gezegenlerden birinden gelen yaşam sinyali ile uykularından uyanırlar. Dünya’ya dönmek üzere olan ekip ne ile karşılaşacak, hayatları tehlikede mi?

Belirtilmemiş bir zamanda, isimsiz bir ülkede, Yasaklı Bölge olarak bilinen, şiddetle korunan kıyamet sonrası çorak bir arazi vardır. Mutant çocuğu Bölge’de anlatılamaz dehşetler olduğunu söyleyen yasadışı bir rehber (Aleksandr Kajdanovsky), bir yazar (Anatoliy Solonitsyn) ve bir bilim adamını (Nikolay Grinko) yalnızca Oda olarak bilinen efsanevi bir yeri bulmak için yıkımın kalbine götürür. Odaya giren herkesin dünyevi arzularından herhangi biri anında yerine getirilecektir.

Klasik korku filminin bu yeniden yapımı San Francisco’da geçiyor. Matthew Bennell (Donald Sutherland), bir arkadaşı (Brooke Adams) kocasının tuhaf ruh halinden şikayet ettiğinde bunun evlilikle ilgili bir sorun olduğunu varsayar. Ancak daha fazla insan benzer gözlemleri bildirdikçe endişelenmeye başlıyor. Yazar Jack Bellicec (Jeff Goldblum) ve karısı (Veronica Cartwright) mutasyona uğramış bir ceset bulduklarında endişesi doğrulanır. Görünmez bir düşman tarafından kuşatılan Bennell, şehir yok edilmeden önce hızlı bir şekilde çalışmalıdır.

Uzaylı istihbaratıyla temasa geçmeye çalışan bir grup insanı konu alan bilim kurgu macerası. Roy Neary (Richard Dreyfuss), tanımlanamayan bir uçan cisme (UFO) tanık olur ve hatta bunu kanıtlayacak şekilde parlak ışıklarından dolayı “güneş yanığı” yaşar. Roy, gördüklerine ilişkin herhangi bir açıklamayı kabul etmeyi reddeder ve UFO’larla ilgili gerçeğin peşinde koşmak için hayatından vazgeçmeye hazırdır.

Amcası ve teyzesiyle tarla ekip biçen yakışıklı oğlumuz Luke Skywalker (Mark Hammil – Şu anda 68 yaşında), akademi’ye girip “jedi” olmak istiyor ama fakat lakin amcası onu engelliyordur. Bu süreç devam ederken kötü, acımasız imparator tüm galeksiyi eline geçirmeyi başarıyor ve “Ölüm Yıldızı” adı verilmiş, tüm gezegenleri toza çevirecek bir savaş gemisi yapmıştır. Savaşçıların lideri olan Prenses Leia (Carrie Fisher) bu geminin planlarını ele geçiriyor ve R2-D2 (Kenny Baker)’nun içine koyuyor. Obi-Wan Kenobi’yi buluyor ve zalim imparatoru yenmek için savaşıyorlar.

Starwars izleme sırası için bu sayfamıza bakabilirsiniz.

Bir doktorun ölümünü ve istasyondaki kozmonotların zihinsel sorunlarını araştırmak için Solaris adlı bir gezegenin yörüngesindeki uzay istasyonuna bir psikolog gönderilir. Çok geçmeden gezegendeki suyun, bastırılmış anıları ve takıntıları ortaya çıkaran bir tür beyin olduğunu keşfeder.

Geleceğin İngiltere’sinde, Alex (Malcolm McDowell) ve “Droog’ları”, “Singin’ in the Rain.” şarkısını neşeyle söyleyerek “şiddete” başlamadan önce gecelerini Korova Milkbar’da kafayı bularak geçiriyorlar. Kedi Kadın’ı sopayla öldürdüğü için hapse atılan Alex, özgürlüğünü kazanmak için davranış değiştirme tekniğine başvurur; şiddetten nefret etmeye şartlandırılmıştır. Savunmasız bir şekilde dünyaya dönen Alex, önceki kurbanlarının kurbanı olur.

Maymunların hüküm sürdüğü ve insanların köle olduğu fütürist bir gezegende mahsur kalan üç astronot hakkındaki bu bilim kurgu klasiğinde karmaşık sosyolojik temalar işleniyor. Şaşkın üçlü, bu son derece entelektüel maymunların hem dik yürüyebildiğini hem de konuşabildiğini keşfeder. Hatta bir sınıf sistemi ve siyasi yapı bile kurmuşlar. Astronotlar kendilerini birdenbire maymunlar tarafından tuzağa düşürülüp hapsedilmiş bir türün parçası olarak bulurlar.

Bu bilim kurgu klasiğinde, bir uzay aracı, onlarca yıl önce oraya gönderilen bir grup bilim insanının kaderini keşfetmek için uzak gezegen Altair IV’e gider. Komutan John J. Adams (Leslie Nielsen) ve mürettebatı vardıklarında sadece iki kişiyi bulurlar: Dr. Morbius (Walter Pidgeon) ve uzak gezegende doğan kızı Altaira (Anne Francis). Kısa süre sonra Adams, Altair IV’te olanların gizemini ve neden Morbius ile Altaira’nın hayatta kalan tek kişi olduğunu ortaya çıkarmaya başlar.

Ateş püskürten dev bir canavar, bir atom bombasının Japonya’yı asırlık uykusundan uyandırmasının ardından terör estirir.

Takiye.com’u twitter ve google haberler üzerinden abone olarak takip edebilirsiniz.

Dizi ve Sinema konulu diğer yazılarımız da ilginizi çekebilir.

• Oscar’da Ödülleri Toplayan Her Şey Her Yerde Aynı Anda Benzeri 7 Film
• Netflix’te Hemen İzleyeceğiniz En İyi 36 Bilim Kurgu Filmi
• Mutlaka İzlemeniz Gereken Jawan Benzeri 8 Film
• Kıyamet Sonrasını ve Dünyanın Sonunu Konu Alan Netflix’teki En İyi 22 Film